Kategoriler
Kültür ve Sanat

Mikrobiyota – Ellerini Yıkamadan Yemek Yiyenlere Ne Oluyor?

Temizliğin ardındaki görünmeyen hayatı keşfetmeye hazır mısınız?

Valla hazır değilseniz de çok geç artık çünkü bu yazıyı yazdım, olan oldu. Bu bir bilimsel ya da tıbbi bir yazı değil o yüzden o açıdan değerlendirmeyin ancak dersimi de çalışıp geldim onu da unutmayın. 4/4 ile rekor ortalamayla mezun olmuş biri olarak dersimi çalıştığımdan emin olabilirsiniz. 

Mikrop Korkusunun Evrimi ve Toplumsal Algı

Elini yıkamadan yemek yiyen birini gördüğümüzde içimizden geçen ilk tepki genellikle net olur: “İğrenç.” Temizlik, neredeyse tüm kültürlerde erdem sayılırken, mikrobiyal yaşam da çoğu zaman hastalıkla eş tutulur. Ancak bu refleksin, sandığımız kadar biyolojik değil; büyük oranda kültürel ve sosyolojik olduğunu hiç düşündük mü?

Lavaboda sıraya girdiğimiz bir ortamda hâlâ sıkça gördüğümüz bir davranış var: Lavabodan çıkan ama sabuna dokunmadan, sadece ellerini ıslatarak çıkan bireyler. Sanki musluğun değdiği su, tüm mikropları sihirli bir şekilde yok ediyormuş gibi… Bu davranışın arkasında, görünmek uğruna yapılan temizlik ritüelleri var ama içerikte hijyen yok. Bu tiplerin elinden paketli çikolata bile alınmaz, yenmez.

Pandemiyle birlikte bu durum büyük ölçüde değişti. COVID-19, ellerimizi yıkamanın yalnızca kişisel hijyen değil, toplumsal bir sorumluluk olduğunu da öğretti. Sabunla 20 saniye kuralı, kolonya ritüeli, her yere taşınan el dezenfektanları… Ya McDonalds bile reklam yaptı ya ellerinizi yıkayın diye daha ne desinler. Ama bu yeni hijyen devrimi, mikropların tümünün düşman olduğu gibi hatalı bir anlayışı da beraberinde getirdi.

Mikrobiyota Nedir? Biz Kimle Yaşıyoruz?

Şimdi bizi biz yapan bazı minnak unsurlar var bunlara vücudumuzda yaşayan bakteriler, mantarlar, virüsler ve diğer mikroorganizmaların tümüne mikrobiyota denir. Bunlar sadece bağırsaklarımızda değil; cildimizde, burnumuzda, akciğerimizde, hatta gözümüzde bile yaşar. Bu canlılar, sindirim, bağışıklık, hormon dengesi ve nörolojik işlevlerle yakından ilişkilidir (Lynch & Pedersen, 2016). Yattığın yastıktan, giydiğin çoraba kadar her yerde var bunlar. Hatta şöyle diyim, ter kokusu diyorsunuz ya normalde ter kokan bir sıvı değil senin organizmaların koku yapıyor dostum.

İnsan vücudu, yaklaşık 30 trilyon insan hücresi ve 39 trilyon mikrobiyal hücre barındırır (Sender et al., 2016). Yani mikrop değiliz ama mikroplarla “beraber yaşayan” bir organizmayız. Ve bu yaşam birlikteliği, biz fark etmeden bizim yerimize kararlar alıyor: Ne kadar kilo alacağımızdan tutun, depresyona girip girmeyeceğimize kadar. Hatta sevgili Barış Özcan’ın da bununla ilgili bir videosu var kaynakçaya bırakıcam izleyin kültürlenin biraz. Hatta şöyle diyim çok severek yediğimiz yoğurt gıdası tam bir bakteri çorbasıdır, ama tabi okumazsanız bilmezsiniz böyle şeyleri sonra da Alpercan kardeşiniz anlatmak zorunda kalır böyle ukala ukala.

Hijyen Hipotezi: Fazla Temizlik Hasta Eder mi?

David Strachan’ın 1989 yılında ortaya attığı Hijyen Hipotezi, modern toplumlarda alerjik ve otoimmün hastalıkların artışını açıklamak için öne sürüldü. Temizliğin aşırılığı, çocukların bağışıklık sistemini eğitecek kadar mikroorganizmaya maruz kalamamasına neden oluyor (Strachan, 1989). Sonrasında ne oluyor? Çocuğun gelişim döneminde vücut o organizmalarla karşılaşmadığı için daha zayıf, güçsüz ve dayanıksız oluyor. Sonra diyorsun ki “benim çocuğum da çok narin hemen hasta oluyor” aynen kanka haklısın. Kişi gelişim döneminde ne kadar organizmalara kısıtlı seviyede maruz kalırsa hastalıkları atlatma döneminde bağışıklığının geliştirdiği antikor ve savunma hücreleri o organizma cinslerine ona göre dayanıklılık geliştirir bunun sonucunda da gelecekte narin değil sürekli hasta olmayan dayanıklı bir çocuğun olmuş olur abla.

Örneğin, Batı Avrupa ülkelerinde astım ve alerji oranları, Doğu Avrupa’ya göre çok daha yüksek. Kırsalda, hayvanlarla iç içe büyüyen çocuklar, apartman dairelerinde büyüyen yaşıtlarına göre çok daha dirençli bir bağışıklık sistemine sahip olabiliyor (Rook, 2012). Kuzey ülkelerinde bebekken soğuğa maruz bırakılan bebeklerin büyüdüklerinde daha zor hasta olmalarını da buna örnek verebiliriz ya da sürekli bir hijyen ortamında kimyasallarla temas eden çocukların daha çok alerjik bünyeye sahip olduklarını örnek verebiliriz.

Modern toplumlarda insanlar, mikropların “hiçbir zaman iyi bir şey” olmadığını sanıyor. Oysa biz mikroplarla savaşmak değil, onlarla uyum içinde yaşamak zorundayız. Yoksa nanaylarız.

Kültürel Pratikler ve Mikrop Algısı: Kırsal mı, Kentsel mi?

Toplumdan topluma mikrop algısı değişir. Bazı kültürlerde çocukların toprakta oynaması teşvik edilirken, bazı anneler çocuklarının ellerini her dakika kolonya ile siler. Türkiye’de “Bağışıklığı güçlensin diye üstüne ceket giydirmem” diyen babaannelerle, “Hemen antibiyotik başlayalım” diyen ebeveynler aynı sofrada buluşabilir.

Kırsalda büyüyen bireylerin “biz çamurda büyüdük, bir şey olmadı” sözleri boşuna değil. Bilim de bunu destekliyor. Nature Reviews Immunology dergisinde yayımlanan bir araştırmada, toprakla temas eden çocukların bağışıklık sistemlerinin daha çeşitlenmiş T-hücreleri geliştirdiği gösterilmiş (Rook, 2012).

Şehirli steril yaşam, doğanın sunduğu mikrobiyal zenginliği bastırıyor. Modern hayatın çamaşır sularında boğulan bu mikro dünyası, biz fark etmeden ruhsal ve bedensel sağlığımızı etkiliyor.

Pandemi Dönemi: Temizlik Takıntısından Mikrop Paranoyasına

COVID-19 pandemisi ile birlikte el yıkamak bir halk sağlığı refleksi hâline geldi, kimileri yaptı kimileri yapmadı onu bilemiyoruz maalesef. Bu dönemde doğru sabun kullanımı, temas alanlarının dezenfeksiyonu ve maskeyle birlikte hijyenin önemi konusunda ciddi bir bilinç kazandık. Ancak her alışkanlıkta olduğu gibi burada da uçlara savrulduk. Günde 30 kez ellerini yıkayan bireyler, cildinde egzama ve tahriş gibi sorunlarla karşılaştı.

Pandemi sonrası psikolojide “mikrofobi” (mikrop korkusu) ve “kontaminasyon obsesyonu” gibi kavramlar literatüre yeniden girdi (APA, 2021). Hijyenin gerekliliği başka, paranoyaya dönüşmesi başkadır.

Mikrobiyota ile Nasıl Barışırız?

Mikrobiyal yaşamı dostumuz olarak görmek için:

Gereksiz antibiyotik kullanımından kaçınmalıyız. (Blaser, 2014)

Doğaya daha çok temas etmeliyiz. Çocukların bahçede oynamasına, sokakta koşturmasına izin verin.

Probiyotik ve prebiyotik besinler tüketin. (Yoğurt, kefir, turşu, yulaf, muz, enginar vb.)

Evcil hayvanlarla yaşamak mikrobiyal çeşitlilik açısından faydalıdır.

El yıkamak önemlidir ama takıntı olmamalıdır. Özellikle tuvalet sonrası, yemek öncesi sabunla el yıkamak gereklidir. Ama sabah kalkar kalkmaz lavaboyu çamaşır suyuna boğmak mikrobiyotaya ihanettir.

Ee anlattın Alpercan ama Sonuç: Ellerimizi Yıkayalım, Ama Mikrobiyotayı da Koruyalım

Hijyen hayat kurtarır. Bu bir gerçek. Ama aşırı hijyen, yaşamın görünmeyen dostlarını yok eder. Mikrobiyota, bize zarar vermek için değil; bizi yaşatmak için bizimle birliktedir. Elbette ellerimizi yıkayalım. Ancak bunu gerçekten yıkamak için yapalım; sadece sudan geçirip toplum içinde “temiz görünmek” için değil.

Bir dahaki sefere lavabodan çıkan ama ellerini sadece ıslatıp geçen biri olduğunda ona kızmak yerine, acaba bu davranışın altında hangi sosyolojik ya da kültürel kodlar yatıyor, bunu düşünün ve o kişiden usulca uzaklaşın ama sonra mikrobiyotanıza dönüp şöyle deyin: “Ben seninle barıştım.”

Kaynakça

1. Yong, E. (2016). I Contain Multitudes: The Microbes Within Us and a Grander View of Life. HarperCollins.

2. Blaser, M. J. (2014). Missing Microbes: How the Overuse of Antibiotics Is Fueling Our Modern Plagues. Henry Holt and Company.

3. Strachan, D. P. (1989). Hay fever, hygiene, and household size. BMJ, 299(6710), 1259–1260.

4. Rook, G. A. W. (2012). Hygiene hypothesis and autoimmune diseases. Clinical Reviews in Allergy & Immunology, 42, 5–15.

5. Lynch, S. V., & Pedersen, O. (2016). The Human Intestinal Microbiome in Health and Disease. New England Journal of Medicine, 375(24), 2369–2379.

6. Sender, R., Fuchs, S., & Milo, R. (2016). Revised Estimates for the Number of Human and Bacteria Cells in the Body. PLoS Biology, 14(8), e1002533.

7. American Psychological Association. (2021). COVID-19 pandemic triggers increase in OCD symptoms and contamination fears. APA Monitor on Psychology.

8.Youtube, Barış Özcan, 2022, Vücudumuzun yarısından fazlası insan değil!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir