İş ve eğitim hayatında karar alırken sıkça karşılaşılan bir tuzak vardır: “Bir bilen”e dayanmak. Eminim bunu herkes yaşamıştır, bir konudan çok eminsinizdir ancak karşınızda gerçekten yetkin olmayan insanlar vardır ve size bu konuda cahilce karşı çıkıp direnirler. Kendi yanlış bilgilerine kendi çocuklarıymış gibi sarılır ve hep savunmaya geçerler ancak siz bildiğiniz şeyi savunmaya geçtiğinizde ise “savunma yapmana gerek yok” diye cevap verirler. Bu tür insanlar karşılarında kendilerinden daha yetkin kişiler gördüklerinde konu özelinde haklı çıkabilmek adına şu hamleyi yaparlar “Bir bilene soralım, X kişisi kaç senedir bu işi yapıyor o baya hakim konuya” ve bu söylemden sonra gidilen o kişi ne derse desin onun dediği “Kaç senedir bu işi yapıyor…” safsatasından dolayı kabul edilir ve yola devam edilir. E peki o sorduğumuz kişi de yanlış biliyorsa ya da yanılıyorsa?
İşte buna “Bir Bilen Safsatası” deniyor. Geçmiş yazılarımda değindiğim bir konuydu hatırlayacağınız üzere. Literatürel olarak bu safsata, bir kişinin görüşlerinin, sırf “uzun yıllara dayanan tecrübesi” olduğu için doğru kabul edilmesi yanılgısıdır. Peki, tecrübe her zaman bilgiyi temsil eder mi?
Tecrübenin Değeri ve Sınırları
Tecrübe, elbette önemlidir; ancak yalnızca yıllara dayalı bir tecrübenin varlığı, bir kişinin alanında güncel bilgiye sahip olduğu anlamına gelmez. Kişinin sürekli kendisini güncel tutması, kendi gelişimine odaklanması ve çevresinden beslenmeye devam etmesi gerekmektedir. Sadece kriz anlarında araştırma yapıp öğrenim çabasına giren bir kişinin deneyimli olması o kişiyi krizden kurtarınca ilah gibi gösterse de bu kişinin yetkin olduğu anlamına gelmez. Çünkü her zaman bu araştırma ve anlık öğrenim fırsatı söz konusu olmaya bilir, bu nedele kişiler tecrübelerinin altını bilgi ve öğrenimle doldurmadıkça liyakatli şartlarda daha donanımlı kişiler her zaman daha yukarıya çıkacaktır.
Örneğin, bir kişi 15 yıl boyunca aynı işi yapmış olabilir, ancak bu süre boyunca kendini geliştirmemiş, yenilikleri takip etmemişse bu tecrübenin değeri tartışmalıdır. Çünkü 15 yıl boyunca 15 işi yapmış olması totalde 15 yıllık periyotta 1 aylık işi tekrar tekrar yapmış olması demektir. Eğer ki bu önemli olsa sadece “Antremanlarla Matematik” (Lise ve Üniversite sınavlarına hazırlıkta kullanılan basit ama pratik sağlayan bir Matematik Test/Ders kitabı) kitabı çözen birinin Tıp kazanmasını beklememiz gerekirdi.
• Örnek: Teknolojik gelişmelerle hızla değişen bir sektörde, 5 yıllık bilgi ve donanıma sahip bir çalışanın, 15 yıllık tecrübeye sahip ancak güncellenmemiş bir çalışandan daha etkin olabileceğini görebiliriz.
Üniversiteden kıymetli hocam Tevfik Uyar, Safsatalar kitabında bu yanılgıyı ele alırken, tecrübe ve otoriteye dayalı argümanların çoğu zaman kritik düşüncenin önüne geçtiğini belirtir. Ona göre, bir konuya yalnızca bir otorite figürünün bilgi sahibi olduğu gerekçesiyle güvenmek, bireylerin kendi rasyonel analizlerini yapmasını engeller.
Bilginin Üstünlüğü
Bilgi, tecrübeyi anlamlı kılan temel unsurdur. Bir kişinin “bir işi kaç yıldır yaptığı” değil, “ne kadar doğru yaptığı” ve “sürekli öğrenmeye açık olup olmadığı” değerlendirilmelidir. İşte bu yüzden, bilginin ve kendini geliştirme kapasitesinin liyakat sistemlerinde önceliklendirilmesi hayati önem taşır. Ancak günümüzde iş hayatında ve akademik dünyada bu liyakatı görmemiz gerçekten çok zor, insanlar kendilerinden yaşça küçük kişilerin kendilerinden ya da “sevdikleri” çalışanlardan daha gelişmiş olmasından rahatsız olabiliyor. Akademik dünyada da sözde “Profesör” ya da “Doçent” olmuş kişilerin neredeyse yıllar sürede 1-2 yayın üretirken bir doktora öğrencisinin sürekli üretimde bulunması antipatik olabiliyor.
Burada tabi ki gönül ister ki liyakatli bir yönelim olsun ancak şu anki Y ya da Z kuşağı diye sürekli hal ve tavırlarından şikayet edilen nesilleri yine bugünün Doçentleri, Profesörleri ya da Beyaz yakalı yöneticileri yetiştirdi. Bu farklı bir yazımızın konusu ancak kısaca şunu diyebiliriz diye düşünüyorum: Şikayet edilen teknoloji çağının meraklı ve hınzır neslini, çağın gerisinde kalmış ebeveynler yetiştirdi ve o yüzden kendi yetiştirdiği nesilden bile şikayet edenlerin liyakatsizlik davranması da bir noktaya kadar normal görülebilir çünkü tecrübeli olabilirler ancak yetkin değiller.
Sevgili Hocam Tevfik Uyar’ın Türkçe’ye çevirdiği, Stuart Sutherland’ın, İrrasyonel kitabında, bireylerin genellikle “otorite” figürlerinin görüşlerini sorgusuz sualsiz kabul ettiğini ve bu durumun, hatalı kararlar alınmasına yol açtığını belirtir. Ona göre, “tecrübe” ve “otorite”ye aşırı güvenmek yerine, bireylerin eleştirel düşünceyi ve bilgi temelli karar alma süreçlerini benimsemesi gerekir.
Sutherland’a göre, insanlar rasyonel olmayan kararlar alırken, genellikle geçmiş deneyimlere ve varsayımsal otoritelere gereğinden fazla önem verirler. Bunun yerine, objektif veriler ve güncel bilgiler ışığında hareket edilmelidir.
Eleştirel Düşüncenin Gücü
Eleştirel düşünce, yanlışları sorgulama ve süreçleri iyileştirme fırsatıdır. Bazı yöneticiler eleştiriyi tehdit olarak algılasa da, aslında bu yaklaşım süreçlerin daha verimli hale gelmesine katkı sağlar. Bir de bu kişilerin karakteriyle de ilgili bir durumdur, bazı insanlar daha pasif ya da garantici olabiliyorlar. Bu durumda da onların karar süreçleri daha az risk’e dayalı olabiliyor.
Örneğin, eleştirel düşünen bir çalışan, rutin bir işin daha hızlı ve etkili bir şekilde yapılabileceği yöntemleri önerebilir. Ancak bu durum Yaprak Dökümündeki gibi “Aman Ali Rıza Bey tadımız kaçmasın” feedback’i ile de sonuçlanabilir. Bu tür durumlarda her zaman haddi aşıp hadleri genişletmek ve daha büyük bir vizyon ile iyi sonuçlar çıkartmanın daha doğru olduğu göz ardı edilemez bir gerçek.
Kıymetli büyüğüm, Türkiye’nin en büyük organizatörlerinden olan Ahmet San’ın da dediği gibi “Hiç bir şey imkansız değildir” ve “Her zaman haddinizi bilerek haddinizi aşmanız gerekir büyük işler başarmak için”.
Liyakat: Başarının Temeli
Liyakat, bireylerin yalnızca tecrübelerine değil, bilgilerine, yeteneklerine ve performanslarına göre değerlendirildiği bir sistemdir. Liyakatsizlik, organizasyonlarda verimliliği düşürür ve adaletsizlik hissini artırır. Bu tür yerlerde üniversitelerde de liselerde de iş hayatında da görebileceğiniz üzere bir memuriyet havası söz konusudur ve ahbaplık ilişkisi çok gelişmiştir.
İş hayatında bu asla profesyonel olmayan bir yaklaşımdır ve bunun bir ötesi de nepotizmdir maalesef. Oysa liyakat sistemlerinin güçlü olduğu yerlerde, çalışanların motivasyonu ve organizasyonun başarısı artar ve bu tür şeyler gündem bile olmaz.
Sonuç
“Bir bilen safsatası,” tecrübenin bilgiyle karıştırıldığı ve eleştirel düşüncenin bastırıldığı durumlarda karşımıza çıkar. Bu safsatadan kaçınmak için, bilgiye dayalı değerlendirme sistemlerini benimsemek ve eleştirel düşünceyi teşvik etmek gereklidir. Unutulmamalıdır ki, en doğru kararlar, yalnızca bilgiye değil, aynı zamanda adil bir değerlendirmeye dayanır.
Bu yazı ile ilgili not:
- Bu yazıda kendi görüşüm kesinlikle bulunmamaktadır, tamamen bilimsel veriler üzerinden ilerlenmiştir.
- Geçmişte ve şu anda içinde bulunduğum hiç bir kurumda bu tür durumlarla karşılaşmadım ancak akademik olarak değinilmesi gereken bir konu olduğu için yazma gereği duydum.
- Bu yazı hiç bir kamu ya da özel kuruluşu bağlamamaktadır, tamamen felsefi ve bilimsel algı konusunda bir yazıdır.
- Alınganlık yaptığınız bir konu varsa terapiste başvurmak sizin için faydalı olabilir.
- Bu durumları bir yerde birkaç kez yaşadıysanız ortamdan uzaklaşmayı denemelisiniz.
- Yeni neslin davranışlarını eleştirilken onları yetiştiren neslin, sizin nesliniz olduğunu unutmayın.
- Allah değilseniz, akademi ya da iş hayatında ben ne diyorsam o mantığından çıkın aksi halde “Napolyon Sendromu” yaşabilirsiniz.
- Benim fikrimi sorarsanız, sormayın!
Kaynakça
1. Kahneman, D. (2011). Thinking, Fast and Slow. Farrar, Straus and Giroux.
2. Taleb, N. N. (2012). Antifragile: Things That Gain from Disorder. Random House.
3. Liyakat ve Performans Üzerine Bir Araştırma, TÜBİTAK.
4. İş hayatında eleştirel düşüncenin önemi üzerine yapılan bir araştırma, Journal of Organizational Behavior (2020).
5. Uyar, T. (2020). Safsatalar: Akıl Yürütme Hataları ve Çarpıtmalar.
6. Sutherland, S. (2007). İrrasyonel: Mantık Hatalarımızın Psikolojisi. Domingo Yayınevi.
7. Kurumlarda Girişimcilik ile Sürdürülebilirliği Sağlamak, Harvard Business Review Türkiye (2024).
8. İş’te Davranış Dergisi » Makale » HARVARD BUSİNESS REVİEW TÜRKİYE …
9. Galatasaray Üniversitesi Kariyer Geliştirme Uygulama ve Araştırma Merkezi